BABALAR GÜNÜ
Cennet anaların
ayakları altındadır.
Ana gibi yar,
vatan gibi diyar olmaz.
Ağlarsa anam
ağlar, gerisi yalan ağlar.
Annenin hakkı
ödenmez.
Hiç
unutulmayacak yüz anne yüzüdür.
Erdem ile
mutluluk anne ile kızı gibidir.
Hepsi de ne
kadar güzel, ne kadar doğru sözler; katılmamak mümkün mü ? Anneler,
kutsallarımız, varlık sebeplerimiz…
Bir de belki
de biraz yan rolde kalmış, perde arkasında bekleyen diğer kıymetlimiz babalar
var. Bugün onların günü...Sadece biyolojik baba olanların değil, hatta biyolojik
baba olmanın çok daha ötesinde olabilenlerin; cesaret gösterenlerin, hayat
mücadelesi verenlerin, eve ekmek götürmek için uğraşanların, dağ gibi dik
duranların, göz yaşını içine akıtanların, yılmayanların, çok çalışanların, evladı olmasa
da evladı gibi bağrına basanların, koruyan, esirgeyen, şefkat ve merhamet
edenlerin, güven verenlerin, samimiyetle ve yürekten sevenlerin, velhasıl
derler ya “babalık yapanların” günü bugün. Gerçekten babalık yapanların günü kutlu
olsun, ebediyete intikal edenlerin ruhları şad olsun.
Mesleğimle
babalık arasında ne kadar da benzer yan olduğunu fark ettiğimde bu yazıyı
paylaşmak istedim. Bir satışçı dediğimiz insanın, erkek ya da kadın fark etmeksizin
babalığa dair sayabileceğimiz özellikler taşıdığı, taşıması gerektiğini
görüyorum. Elbette bu konunun bir cinsiyet ayrımcılığı olarak
değerlendirilmemesi gerekir. Yoksa az önce ifade ettiğim üzere, evlatlarına her
şeyden ve herkesten fazla emek veren, seven, fedakarlık yapan annelerimizin
hakkını baştan teslim ediyorum.
Bir satış işinde
çalışan kişinin her şeyden önce çok çalışması gerekir. Nedir çok ? Sabah evden
çıktığı andan itibaren yapabildiği kadar çok müşteri ziyareti yapması,
alabildiği kadar çok sipariş alması, toplayabildiği kadar çok tahsilat
toplaması, müşterisinde tanıyabildiği kadar çok kişi tanıması, kendini
sevdirebildiği kadar çok sevdirmesi, sattığı ürün ise hakim olabildiği kadar
çok hakim olması, çok verimli olması, çok dinlemesi, çok soru sorması, çok
problem çözmesi…Ve daha onlarca çok şeyi başarabilmesi beklenir. Bir satış görevlisi
çok fonksiyonlu olmak zorundadır. Hani İngilizcede “multi-tasking” diye ifade
edilir ya, işte ondan…Bir babanın da çok çalışması gerekir. Çok
yönlü-fonksiyonlu olması gerekir. Kendi için, evladı için, babalık yaptığı her
kim ise onun için…
Bir satışçının
özverili olması gerekir. Mesai kavramı yoktur. Evet belki güne 9’da 10’da
başlar ama öğlen arası yoktur, bazen herkes işten evine dönerken satışçının bir
müşteriye daha uğraması gerekir, CRM’e günlük aktivitelerini girmesi gerekir.
Bazen fuar vardır, bazen toplantı; haftasonu, tatil demez, işinin gereğini
yapar. Yapmak zorunda olmadığında bile, özveri gösterir, fedakarlık yapar. Tıpkı
bir baba gibi…Özveri, fedakarlık, önce çocuğum yesin, önce çocuğum giysin; o
hasta olmasın, ben olayım…O rahat etsin yeter.
Satışçı bir
şirketin bel kemiğidir, vitrinidir. Firmanızın müşteriye açılan penceresidir.
Onun konuştuğu şey, onun giydiği kıyafet, onun bıraktığı iz şirketinizin
bıraktığı izdir. O hata yaparsa şirketinizin hatası, o başarılı olursa
şirketinizin başarısı olur. Satışçının üzerinde aslında bir de böyle bir yük
vardır. Gerek maddi gerek manevi açıdan, bu bilince sahip bir satışçının yükü
ağırdır. Bir baba gibi; baba evin direğidir. Evi ayakta tutmak için yüklenir,
sahip çıkar.
Satışçı birçok
kez güler yüzlü olmak, pozitif olmak zorundadır. Hayat her zaman herkes için
zor zamanlar gösterebilir, sınavlarla zorlayabilir. Ama müşterinizin karşısında
duruşunuzu bozmamalısınız, güler yüzü bırakmamalısınız, sorunlarınızı bir
süreliğine bastırabilmelisiniz. Tıpkı bir baba gibi…Baba, evine güzel enerji
verir, çoğu zaman derdini, sıkıntısını içine atar, etrafındakileri üzmemek için
gözyaşını içine akıtır…Tam da şu an aklıma Will Smith’in Umudunu Kaybetme (The
Pursuit of Happiness, 2006) filmi geldi. Bu vesile ile şiddetle tavsiye ederim.
Bir satışçının
yılmaması gerekir. 10 müşteri arar, ancak üçünden randevu alabilirsiniz. 3
proje çıkartır ancak birini satışa çevirebilirsiniz. Satış hayatı böyledir. Tabiri
caizse, duvara çarpa çarpa yolda yürümeyi, başarısız ola ola başarmayı, hata
yapa yapa yapmamayı öğrenirsiniz. İyi satışçılar, bir anda iyi satışçı olmamıştır.
Yılmadan devam edebildikleri, hatalardan ders alıp iyileştirebildikleri için başarmışlardır.
Yılmadan, pes etmeden hayat mücadelesine devam eden babalar gibi…
Satışçı cesur
olmalıdır. Çekinmeden kapıyı çalabilmeli, kaybedeceğinden korkmamalıdır. Satış kapatabilmek
için o siparişi isteyebilmelidir. Tahsilatı geciktiyse ödemesini
konuşabilmelidir. Müşteriden itiraz gelecekse o itirazı anlamalı, karşılamalı
ve gereği ne ise yapabilmelidir. Bir baba gibi; zorluklara, korkulara meydan
bırakmamalıdır. İnsanız, korkarız, doğal bir duygudur. Korkusunu bastırabilen,
korktuğu halde üzerine gidebilen satışçılar baba gibi satışçıdır.
Satışçı güven
vermelidir. Güvenmediğiniz birisiyle ne iş yaparsınız ne de arkadaşlık…Güven ticari
hayatın devam edebilmesi için, müşterinizin sizinle çalışmaya devam edebilmesi
ve uzun soluklu ilişkilerin anahtarıdır. Güvenin olmadığı yerde sadık
müşteriden, etik ve ticari başarıdan söz etmek zordur. Babalar da güven verir,
evlatlarına, eşlerine, etraflarına, her kime babalık ediyorlarsa; arkamda dağ
gibi babam var dedirtebilen babalar…
Satışçı samimi
olmalıdır. Müşterisine yaklaşımında, olumlu veya olumsuz fikrini beyan ederken,
bir konuya itiraz ederken, bir sorunun çözümü için uğraşırken, müşterisine
nezaketen giderken, bir projenin ilerleyebilmesi için, durum her ne ise ve neyi
gerektiriyorsa gönülden, içten samimiyetle hareket etmelidir. Babalar gibi, samimi,
sevecen, içten…
Yaptığı işi
layıkıyla yapabilen, kendine ve etrafına katkıda bulunan, dürüst, cesur ve
çalışkan tüm meslektaşlarımın, babalığın hakkını verebilenlerin, baba
adaylarının ve babaların günü kutlu & mutlu olsun.
Sonraki
paylaşımda görüşmek üzere.
Selamlar.
Çağrı.
Ancak okuyabildim. Ders cikararak keyifle okudum. Kalemine pardon klavyene sağlık.
YanıtlaSil