Tarihi araştırmalarda M.Ö. 5000’li yıllarda avlanma için kullanılmaya başlandığı tespit edilen ok-yay, daha sonraki dönemlerde savaşlarda da kullanılmaya başlandı. Birçok toplum ve imparatorluk ordularının en seçkin birlikleri okçulardan oluşmaktaydı. Onlarca filmde izleme şansı bulduğumuz okçular, kendi toplumumuzda da tarih boyunca, fetihlerde büyük görevler üstlenmiştir. Modern çağın başlaması, silahların teknolojik hale gelmesi ile birlikte ok ve yay artık savaş malzemeliğinden spor ekipmanlığına evrilmiştir. Aşağıda günümüz ekipmanlarından bir örnek görebilirsiniz. Son üç yıldır ara vermek zorunda kaldığım okçuluk sporunda aktif olduğum günlerden bir antrenman karesi:
Sahi, siz hiç bir ok atmayı denediniz mi ? Yayı germenin nasıl bir his olduğunu biliyor musunuz ? Ülkemizden çıkan Avrupa ve dünya şampiyonu sporcuları tanıyor musunuz ? Ya da hiç merak ettiniz mi; neden okçu denmiş de yaycı denmemiş ? Bu spora dair biraz daha okumak isterseniz birkaç link paylaşmak istedim:
Okçuluk: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ok%C3%A7uluk
ve https://en.wikipedia.org/wiki/Bow_and_arrow
Türk Okçuluğu: https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_ok%C3%A7ulu%C4%9Fu
Okçuluk Size Neler Katacak ?: http://www.vedaterbay.com/okculugun-faydalari.html
Tozkoparan Kimdir ?: https://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/tozkoparan-kimdir-h432419.html
Gizem Girişmen: https://tr.wikipedia.org/wiki/Gizem_Giri%C5%9Fmen
Mete Gazoz: https://www.aa.com.tr/tr/dunyadan-spor/okculukta-altin-madalya/1210770
Demir Elmaağaçlı: https://www.trthaber.com/haber/spor/okculukta-dunya-birinciligi-turkiyenin-211415.html
Bugün dikkat çekmek istediğim temel konuya gelirsek, okçuluk ekseninde dönüp kendimize bakmak ve yaşantılarımızdaki hareket ve davranışlarımızın bu sporla benzer yanları sizlerle paylaşmak istedim. Bu sporun aslında ne kadar disiplin ve çalışma gerektirdiğini, bir taraftan da ok-yay-atış üçgeninde yaşananların kişinin hayatına çok benzediğini söylesem ne dersiniz ?
Dikkatli bakarsanız, uzaktan görünenin aksine yay kabzası
tüm parmakların kavrayacağı şekilde, avcumuzun tamamen içinde kalacak şekilde sıkıca
tutulmamaktadır. (Birinci ve üçüncü resimlerde sol ele ve parmaklara dikkatli bakın) Avuç içi ile, yayın kabzasına baskı yapılır, yay ileri
doğru ittirilir şekilde tutulur. Parmaklar serbesttir, yani parmaklarınız açık
şekilde hafif kavisli durmalıdır. Diğer yandan ise, yay parmaklara takılı ufak
bir iple bilekten kola bağlanır ki atış anında ileri doğru ittirilirken,
atıştan sonra da yayın kapanış şiddeti ile elle tutulmayan yay fırlayıp
gitmesin/düşmesin. Bu sayede atış yapıldığı zaman, yay üzerindeki gerilim
düşürülür, atış kalitesi artar. Biraz canlandırabildiniz mi ?
Şimdi bir de dönüp kendinize
bakın. Yay, sizin hayatınıza etki eden birçok şeyi simgeliyor; sevinçler,
umutlar, hüzünler, hayal kırıklıkları, aşklar, kazançlar, kaybedişler,
istekler, vazgeçişler vs...Hep derler ya, hayata sıkı sıkı tutunmak ya da
hayatı yakalamak lazım diye, doğrudur. Ancak, hayatımızın her bir parçasına hiç
bırakmayacak gibi sarılmak aslında bize nasıl zarar verebiliyor düşündünüz mü ?
İnsanın kendine yaptığı en büyük kötülüklerden biridir aslında kendini fazlaca
sıkmak ve hatta boğmak…Sevinci de üzüntüyü de yaşamak doğal, bununla birlikte
hiç bırakmadan sarılmak yapay; nerede bırakmak gerektiğini öngörebilmek,
hissedebilmek ve bir yerde artıyı da eksiyi de geride bırakabilmek önemli…Bırakıp,
yenilere başlayabilmek, yeni umutlara, yeni sevinçlere, yeni hüzünlere bakmak
gerek.
Evet, tıpkı tuttuğumuz yay
gibi, hayat elimizden kayıp gitmemeli ama yeri geldiğinde ufak bir ileri
fırlama yapabilmeli. Bilekten bağlı ve sıkmama üzerine kurgulu bu tutuş şekli olası
kritik yada stresli anlardaki mental rahatlama, gerginlikten kurtulma olarak düşünülebilir.
Elinizle sıkı sıkıya sarılırsanız tam tersine tüm gerginliği üzerinize almış
olursunuz. Böylece yapacağımız atış gibi hayat kalitemiz de bozulur. Hayat
sizin, elbette gitmesine izin vermeyin; ama aynı anda sıkmayın, boğmayın...
İyi bir atışın önemli
faktörlerinden biri de yayı güzel bir şekilde germektir. Sporu bilmiyor olsanız
da, mutlaka görmüşsünüzdür, yay gerildiğinde ok arkasından yayın kirişine
takılı olduğu için geri doğru çekilir. Sonra kirişi serbest bıraktığınızda
hızla ileri gider. Bazen, hayat insanı zorlar, hatta geriye çeker. İleri gitmek
yerine geri kaldığınızı, geri çekildiğinizi hisseder hatta fiilen yaşarsanız…
Elimizdekini kaybetmek
mümkün ve sahip olduklarımızdan vazgeçmek zorunda kalabiliriz…Elbette bunu
istemeyiz, benim duam “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasındır.” Lakin,
hayat her zaman güzel sürprizler yapmaz insana…Bu noktada iyimser olabilmek ve
kalabilmek çok önemli; belki de tıpkı bir ok gibi, önce geri çekilecek sonra
çok daha ilerilere fırlayacağız. Geri gidiş, büyük başarıların ve kazanımların
öncesinde yaşadığımız bir gerileme olamaz mı ? Moral bozmak yerine, bu
gerilemenin bizi ne kadar ileri fırlatabileceğini düşünmek, gidebileceğimiz en
uzak mesafeyi-elde edebileceğimiz en büyük başarıyı düşünmek, o geri çekilişten
sonra ne kadar büyük başarılara ulaşabileceğimizi düşünüp buna göre plan yapmak
ve mücadele vermek daha iyi olmaz mı ?
Modern okçuluk sporundan
oklar alüminyum veya karbon malzemeden üretilir. Bir ok yaydan fırladıktan
sonra, hedefe doğru giderken üzerinde büyük bir kuvvet-stres vardır. Yayın
gerilimi oka transfer olacağı için, ok dümdüz duramaz ve sağa-sola çok hızlı
şekilde esner şekilde yoluna devam eder. Bu esneme hareketi olmaz ise, ok
kırılabilir ya da en iyimser senaryoda hedeften sapabilir. İşte bizler de bir
hedefe doğru giderken yeri geldiğinde esnemeyi bilmeliyiz. Hayatın üzerimizde
oluşturduğu gerginlik ya da tansiyon karşısında hedefimize sapmadan ulaşabilmek
için esneyebilmek-esnek olabilmek aslında hayat kurtarıcıdır. Derler ya, “hep
bir B planın olmalı” diye; bu esneyebilme yeteneği gerçek hayatta B planı
sahibi olma ya da hızlı adapte olabilmek şeklinde düşünülebilir. Esnediğiniz
için planlarınız, amaçlarınız, hedeflerinizden sapmış olmayacaksınız. Aksine,
bu sizi hedefe sorunsuz götürüyor olacak. İnsanoğlunun en büyük
handikaplarından biridir, yeniliğe ve değişime direnç göstermek. Oysa ki,
hedefe en çok yaklaşanlar, ya da tam on ikiden vuranlar bu değişime adapte
olabilenler, ufak ve hızlı esnemeleri yapabilenlerdir. İnanmazsanız kendiniz bakabilirsiniz; oka dikkat edin:
Nasıl oluyor da bu kadar
kıpır kıpır bir ok hedefe gidiyor diye merak edecek olursanız, “Okçu Paradoksu”
olarak ifade edilen durumu detaylı okuyabileceğiniz link: https://ok-ucu.com/okculuk101/okcu-paradoksu-nedir/
Bu yazının başında
paylaştığım linklerde adı geçen, Türkiye ve dünya çapında madalyalar kazanan ve
bunların yanı sıra bu spora gönül verip birçok başarı elde etmiş sporcular
sizce çok yetenekli oldukları için mi bulundukları noktaya geldiler ? Kısmen
doğru; yetenekleri vardı ve hatta belki birçoğumuzdan da daha yetenekliydiler.
Ama onları şampiyon yapan şey yetenek değildi. Belki başarının bir çeyreklik
kısmı (en fazla %25 diyelim) yetenekle ilişkilendirilebilir. Onları
diğerlerinden ayıran şey her gün bine yakın ok atmalarıydı. Ben naçizane
bu sporla uğraştığım günlerde, haftada 2 veya 3 günümü ve günde hemen hemen 3-4
saatimi ayırabiliyordum. Bu 3-4 saatte atabildiğim ok en fazla 200 kadardı.
Düşünün ki günde 1000 ok atıyorsunuz ve bunu her gün yapıyorsunuz. Bu müthiş
bir disiplin, muazzam bir çalışma demek. İşte bu kadar sıkı çalışıp, her gün
1000’e yakın ok atanlar şampiyon olanlar. Benim gibilerse sadece hobi olarak
yapanlar. Hedeflere kusursuz şekilde gitmek için başarmak istediğiniz şeyleri
bir hobi olarak yaşamamak lazım. Hayatı ciddiye almak lazım. Hedeflerimiz var,
ulaşmak istediğimiz, başarmak istediklerimiz var. Karşımızda ise rekabet var;
aynı hedefe gitmek isteyen çok yetenekli, donanımlı bir çok başka insan var. Bu
rekabetten sıyrılmak, başarılı olmak için her şeyden önce çok, verimli ve
disiplinli çalışmamız lazım. Eğer sihirli bir gücünüz yoksa, başarının anahtarı
burada yatıyor.
“Boş yapma” argo
sayılabilecek bir ifade, kabul. Ancak düşünürseniz içi boş değil. Yani, eğer
söylediğinin altını dolduramayacaksan, iddianı kanıtlayamayacaksan, meydan
okumanın arkasında duramayacaksan hiç yapma daha iyi…Ciddiye alınmak istersen
tabi…
Okçuluktaki en önemli
kurallardan biridir. Yay, üzerinde ok takılı değilken kesinlikle
gerilmemelidir. Zira, böyle bir durumda, olurda yay kapanırsa üzerinde ok
olmadığı için fırlatacak bir şey bulunmadığından oluşan gerilim yayın üzerinde
kalacak ve yayın kırılmasından tutun da kirişin yüzünüzde-kolunuzda patlamasına
kadar birçok ciddi yaralanmaya sebep olabilir.
Bu noktada ok, kişinin
sahip olduğu yetkinlikleri, bilgisini, yeteneklerini vb. her türlü donanımı
temsil ediyor olarak düşünebilirsiniz. Bir hedefe gidecekseniz, gerekli
donanıma sahip olduğunuzdan emin olun. Bir iddianız varsa, bu iddiayı
destekleyecek kanıtlarınız olsun. Bir amacınız varsa, amacınızı
gerçekleştirebilecek bilgiye, isteğe ve hırsa sahip olun.
Boş ve gergin bir yay bir
anlam ifade etmediği gibi, okçuya ciddi derecede zarar verebilir. Aynı şekilde sadece
hayal edilen ama hayali destekleyecek şekilde kurulmayan hayat planları, iş ve
özel hayata dair hedefler, size ciddi şekilde zarar verebilir ve sizi hayal
kırıklığına uğratabilir. En iyisi, gerekli donanım-ok vb. yoksa o yayı hiç
germemek. Gerekli malzemeye sahip olduktan sonra da yayı ne zaman germeniz
gerektiğini doğru planlamayı unutmayın.
Tüm iyi sporcular bilir ki, spora başlamadan önce iyice ısınmak gerekir. Okçulukta da sırt ve omuz üzerinde oluşacak yükün vücuda zarar vermemesi için, atışa başlamadan iyice ısınmak gerekir. Hatta, bu spora yeni başlayanların, yayla atış yapmadan önce doğru tutuş ve bırakışı yakalayabilmek için saatlerce/günlerce lastikle çalışma yapması gerekir. Bir hedefe yürümeye başlamadan önce bizlerin de iyice hazırlık yapması, tüm detayları ile konuya hakim olması gerekiyor. Satış görüşmesinden önce, bir toplantıya katılmadan önce, bir sunum yapmadan önce, herhangi bir etkileşime girmeden önce, konu her ne ise iyi anlamalı, konu üzerinde çalışmalı, tüm gerekli hazırlığı yapmalıyız. Hedef için yola çıkmadan önce ısındığımızdan emin olmalıyız. Yoksa, sakatlık veya en iyi senaryoda hedefe ulaşamamak ya da birkaç atış sonra yorulmak, yani işin yarısında gerekli olan gücün bitmesi gibi durumlarla karşılaşmak kaçınılmazdır
7. Atılan Okun Geri Dönmemesi ve İki Düşün Bir Konuş İlişkisi:
Herhalde bu yazıda okuduğunuz ve
hemen herkesin gayet iyi bildiği bir ilişki bu. Allah bize bir dil, iki kulak
vermiş ki az konuşalım çok dinleyelim. Üstelik, konuşacağımız zaman, kelamımız
her ne ise, mantık ve gereklilik süzgecinden geçirerek, kelimeleri, ses
tonumuzu, ifade ediş şeklimizi, vücut dilimizi çok iyi kullanmamız gerekiyor.
Nasıl ki atılan bir oku yakalama, durdurma şansımız yoksa, söylenen bir sözü de
geri çekme şansımız yok elbette. Bin düşün bir konuş dedikleri kadar var. Siz siz
olun, oku bırakmadan önce iyi düşününün.
Son olarak, neden yaycılık değil de okçuluk şeklinde isimlendiriliyor diye merak edenler için; yayın İngilizcesi “BOW”dur. Okun İngilizcesi ise “ARROW”. Okçuluk (archery) aslında Türkçe’ye çevrilirken biraz değiştirilmiş. Zira, yayı oluşturan esnek ana gövdeye “ARC” denir, bu kısım yayın kavisli ana gövdesidir. Okçu, archer bu kelimden türemiştir. “Bow” ise yayın ana gövde (arc) ve diğer tüm ek parçaları dahil bütün haline verilen isimdir. Okçuluk işte buradan gelir. Yani İngilizce düşündüğünüzde aslında “yaycı” olarak ifade edilebilecek kelime Türkçe’de okçu olarak söylenir.; yaycılık yerine de okçuluk kullanılır.
Aslında tüm bunlardan çok daha önemli olan ise, ikisi de tek başına bir anlam ifade etmez; boş bir yay ve yayı olmayan bir ok ! Hedefi vurmak için önemli olan bu iki ekipmanın birbiri ile uyumlu şekilde çalışabilmesidir. Yani hayatınız ve ona dair tüm bileşenlerin bir bütün olduğunu unutmayın. Hedeflerinizi yakalayabilmek/vurabilmek için birbiriyle uyumlu bir yay-ok sahibi olmalı ve bunu çok iyi kullanabiliyor olmalısınız.
Biraz genel kültür, biraz okçuluk hakkında bilgi olsun istedim. Dilerim okuyanlara faydası olmuştur. Linklerden çok daha fazla bilgiye erişmeniz mümkün tabi ki.
Hayatı ıskalamak istemiyorsanız, bu spora dikkat edin. Aslında okçuluk hayatın ta kendisi ve burada okuduklarınızdan sonra kendinize bir daha iyice bakın lütfen. Hedefleri 12’den vurmak da ıskalamak da sizin elinizde…
Sonraki paylaşımda görüşmek dileğiyle…
Sevgiler.
Çağrı.
Büyük bir keyifle okudum. Hem bu spor hem de hayatla benzerliği hakkında hiç bilgim yokmuş. Teşekkürler.
YanıtlaSilFaydalı olmasına çok sevindim Şener Bey. Sağ olun.
YanıtlaSil