KOBİ’LERDE EN BÜYÜK MASRAF KALEMLERİNDEN BİRİSİNİ BİLİYOR
MUSUNUZ ?
Yaklaşık 13 sene ulusal ve
uluslararası şirketlerde çalıştıktan sonra, benim için radikal diyebileceğim
bir kararla şu an çalışmakta olduğum işime başladım. Şirketim büyümekte olan,
sürekli yatırım fırsatlarını kollayan ve istihdam açısından KOBİ olarak
sınıflandırabileceğim bir ölçekte bulunuyor. Önceki iş hayatımda 13 senede öğrendiğim
kadar ve hatta biraz daha fazlasını da burada geçen son 1.5 senede öğrendim ve
öğrenmeye devam ediyorum. Direk son kullanıcı ile muhatap olan, tabiri caize
sahada savaşan bir ekibiz ve dünyanın sayılı firmalarından, alanında en
büyüğünün distribütörlüğünü yapıyoruz. KOBİ’lere bu işe başlayana kadar da pek
uzak değildim aslında, zira bazı müşterilerim ve birlikte iş yaptığımız bayilerim
de KOBİ sınıfında olan firmalardı. Ancak, bizzat işin içine girdiğimde, tabiri
caize masanın diğer tarafına geçtiğimde çok daha fazlasını görme şansım oldu. Eğitime,
yeniliğe ve yatırıma inanan bir firma olarak uygulamakta olduğumuz bir çok faktörün
genelde bizim çevremizde olmaması dikkatimi çekti ve görüşlerimi ilgilenen kişi-firmalarla
paylaşmak istedim.
KOBİ’ler üzerine konuşabileceğimiz
onlarca konu içinden, bu paylaşımda büyümek isteyen KOBİlerde satış personeli gerekliliği,
seçimi ve yetiştirilmesinden bahsetmek istiyorum.
Genel olarak bakacak olursak, Türkiye’de 1 milyonun üzerinde KOBİ var;
bunlar toplam işletme sayısının yaklaşık %99’unu oluştururken, istihdamın da
%77’ye yakınını yapıyorlar. (www.mfa.gov.tr)
TEPAV İstihdam Bülteni’ne göre; KOBİ işyeri sayısında ilk sırada 296bin ile perakende,
ikinci sırada 126bin ile inşaat ve üçüncü sırada 120bin adetle toptan ticaret
geliyor. Ticaretin hangi türlüsünü yapıyor olursa olsun, bir işletmenin gelir
kaynağı ürettiği hizmet ya da ürünü doğru ve yeterli sayıda kullanıcı ile
buluşturabiliyor olması gerektiği aşikar. Satışa sunulan ürün ya da
hizmetin alıcılara ulaştırılabilmesi, özellikle artan rekabet hayatı içinde,
alıcı satıcıyı bulmadan, satıcının alıcıya ulaşıyor olabilmesi firmaları bir
adım öne çıkaran bir husus. Özellikle, büyüme sürecinde olan KOBİ’lerde,
genelde kurucu-patron üzerinde olan ve gitgide artan iş yükünün farklı birim ve
çalışanlara delege edilmesi iş kaybı olmaması ve hizmet kalitesinin düşmemesi
için değerlendirilmesi gereken bir adım. Zoltners, Sinha ve Lorimer'in HBR "Satış Gücünüzün Yapısını İşinizin Yaşam Çevrimine Uydurun" başlıklı, 2006 tarihli makalesinde "her ne kadar birçok girişimci satış fonksiyonunu dışarıdan temin yoluyla yürütse de, bu her zaman en doğru karar olmayabilir." şeklinde bir iddiası var ki, ben de hemfikirim. Burada bahsedilen, ürünü kendi satış ekibi ile direk satmak yerine aracılar-bayi ya da distribütör tarzı aracılar ile satmak. Kaldı ki, bayi ya da distribütör yönetimi için bile bir satış temsilcisi-yöneticisi gerekliliği konuşulabilir.
Biraz Türkiye gerçeklerine bakalım isterseniz. Armut.com tarafından iş ortakları
üzerinde yapılan bir araştırma verilerine göre; işletme büyüklüklerine
bakıldığında, KOBİ’ler arasında en büyük grubu %38 ile tek başına çalışanlar,
%36’sını 2-5 arasında çalışan ve %26’sını ise 5 kişiden fazla çalışanın olduğu
firmalar oluşturuyor. Bu KOBİ’lerin en çok zorlandıkları konular arasında ise
%26 gibi bir oranla ilk sırada “yeni müşteriye ulaşma” geliyor. İkinci sırada “ülke
ekonomisindeki değişiklikler” %19 ve üçüncü sırada %16 ile “sektöründeki diğer
kişi ve firmalarla rekabet” geliyor. Ülke ekonomisine direk-doğrudan etki etme
şansımız olmadığına göre, kısa ve orta vadede firmamız lehine bir şey yapabilmek
adına, yeni müşteriye ulaşma ve rekabetçi olma konularında yaşanan zorlukları
aşabilmek için bir şeyler yapılması mümkün gözüküyor. Bunu yapabilen KOBİ’ler
yaşadıkları sorunların ve zorlukların %45’ni çözmüş olacaklar gibi gözüküyor. Fena
bir oran değil sanırım ?
Aynı araştırmada 2019 senesinde
KOBİ’lerin %9’u işlerinden ötürü mutlu olmadıklarını belirtirken, mutsuzluk
sebepleri arasında ise kalifiye eleman bulamamak, ekonomik belirsizlik ve
kalite yerine fiyat odaklı müşterilerin olması sayılmış.
Belirtilen şikayetleri şu şekilde
özetlemek mümkün;
·
Rekabet ortamında fiyata takılmak
·
Yeni müşteriye ulaşmakta zorluk
· Doğru çalışanı istihdam edememek
Bu üç başlık, büyümek ve sağlıklı
bir şekilde ticari faaliyetlerine devam etmek isteyen bir KOBİ’nin izlemesi gereken
alternatif yollar arasında önceliklendirmesi gerekene ışık tutuyor aslında. Ürettiğiniz
ürün ya da sağladığınız hizmet ne kadar kaliteli olursa olsun bu kaliteyi potansiyel
müşterilere sunabilmek, kalitenin altında yatan nedenleri, müşteri için
sağladığı faydayı ve yarattığı değeri anlatabilecek olan bir satış temsilcisi-yöneticisi
ya da ekibi olması kritik bir faktör. Genelde, gözlemlediğim kadarıyla, iş
sahipleri-patronlar tarafından satış ekibi kurmak veya bu ekibe yatırım yapmak (eğitim-sayıyı
arttırmak-çalışma şartlarını iyileştirmek vb) bir maliyet kalemi olarak hesap
ediliyor ve bu hususlarda tasarrufa gidiliyor. Şu bir gerçek ki değişken ve
belirsiz ekonomik ortamda temkinli gitmek, tasarruf yapmak önemlidir; ancak tasarrufu
nereden yapacağınızı iyi belirlemeniz gerekiyor. Elbette, günün şartlarına ve
stratejinize göre hareket etmek elzem. Ancak, “ben büyümek istiyorum” diyen bir
KOBİ’yi basit bir örnekle şöyle açıklayabiliriz. Gol atmak isteyen- gol atmak
zorunda olan bir futbol takımı, bunun için kaliteli golcüler almak ve bu golcülere
iyi idman yaptırmak-formda tutmak ve kısa sürede kaybetmemek zorundadır. Sürekli
defansta kalarak, atağa çıkmadan gol atma şansı oldukça zordur. Atağa kalkmak,
büyümek ve daha fazla müşteriye ulaşıp, bu müşterilerin ihtiyaçlarını
belirleyip, sunduğu hizmet ya da ürettiği ürün kalitesini kabul ettirmek
isteyen firmalar da mutlaka satış ekipleri oluşturmak ve bu ekiplerden maksimum
faydalanabilmek için onlara yatırım yapmak durumundadır. Her yatırımın belli bir
geri dönüş süresi vardır. IRR (internal rate of return); ROI (return on investment) olarak ifade edilen, yani
harcadığınız bir paranın verimliliği ve size geri dönüş oranı olarak özetleyebileceğimiz kavramları incelemenizi öneriyorum. Hesaplamanızı yapın; göreceksiniz ki istihdam ettiğiniz, bunun için maaş, ekipman, eğitim vb. kalemler
ile yatırım yaptığınız satış ekibiniz bu yatırımı karşılıksız
bırakmayacaktır. Doğru kişi seçimi için, danışmanlık hizmeti alabilir; seçilen
kişileri geçmiş tecrübelerine ve bilgilerine göre yetiştirebilir, eğitimlerle
onları destekleyebilirsiniz. Her işin doğası farklıdır ve satış ekiplerinin işe
adapte olması, sektörü ve piyasaları öğrenmesi, ürünü ya da hizmeti tanıması
farklı zaman alacaktır. Ancak, iyi eğitilmiş, sadakati sağlanmış ve sizle uzun
süreli olarak çalışmayı aklına koymuş bir satış personeli, günün sonunda
yaptığınız yatırıma değecektir.
Şöyle düşünelim, bugün bir satış
ekibiniz yok ya da nitelik ve nicelik olarak yetersiz. Bu durumda;
·
Satış tecrübesi olmayan ya da yeterli yetkinlikte
olmayan kişiler, ürün veya hizmetleri potansiyel müşterilerinize sunmakta yetersiz
kalıyor. Alıcı sizden ne almak durumunda olduğunu anlamadığı ya da yanlış anladığı
için satın alma kararını vermiyor-veremiyor.
· Ürün ya da hizmetin müşteriye doğru şekilde
anlatılmamasından ötürü, daha fazla iskonto yapmak, daha düşük fiyatlar ve karlılıklarla
çalışmak zorunda kalıyorsunuz.
Aslına bakarsanız,
bu birkaç maddeye sığdırmaya çalıştığım konular, dip toplamda doğru kişilerin
istihdam edilmesinden, onların eğitimine ve uzun süreli sadık çalışanlar olarak
kalmasına kıyasla daha fazla maliyet demektir.
Yukarıda atıfta bulunduğum Zoltners, Sinha ve Lorimer'in aynı HBR makalesinde uzun soluklu bir araştırma sonucundan bahsediliyor. 1998-2004 arasında 11 yeni firma üzerinde yapılan araştırmada, yeterli sayıda satış elemanı almayan firmaların, ilk üç sene içinde kazanabilecekleri on milyonlarca dolar ek satış ve kardan olduklarından bahsediliyor ve şöyle bir tespit yapılıyor: "10 şirkette satış liderleri optimum büyüklükten küçük bir satış ekibi kurma yolunu seçmişti...Sadece bir işletme kuruluş aşamasında satış gücünü optimum büyüklükte belirlemiş ve sonuçta aşırı kalabalık pazar bölümünde liderliğe yükselmişti." (HBR's 10 Must Reads-Satış, syf 68)
Yukarıda atıfta bulunduğum Zoltners, Sinha ve Lorimer'in aynı HBR makalesinde uzun soluklu bir araştırma sonucundan bahsediliyor. 1998-2004 arasında 11 yeni firma üzerinde yapılan araştırmada, yeterli sayıda satış elemanı almayan firmaların, ilk üç sene içinde kazanabilecekleri on milyonlarca dolar ek satış ve kardan olduklarından bahsediliyor ve şöyle bir tespit yapılıyor: "10 şirkette satış liderleri optimum büyüklükten küçük bir satış ekibi kurma yolunu seçmişti...Sadece bir işletme kuruluş aşamasında satış gücünü optimum büyüklükte belirlemiş ve sonuçta aşırı kalabalık pazar bölümünde liderliğe yükselmişti." (HBR's 10 Must Reads-Satış, syf 68)
İşin bir başka
boyutu ise, biraz da toplumumuzun beklentileri ile ilgili; şöyle ki millet
olarak birisinin alım yaparken bizimle ilgilenmesi, soru ve sorunlara hızlıca
ve mümkünse anında cevap verilmesi istediğimiz bir şeydir. Son dönemde,
pandeminin de etkisi ile altın çağını yaşayan online satış kanallarında bile mağazaya
soru sorulduğunda hızlı dönüş yapılması, ürünle ilgili bir talep geldiğinde
cevap verilmesi, sevkiyat hızı, iade taleplerine yaklaşım vb. konular satıcının
talep sahibi karşısındaki puanına etki ediyor. Yani müşteri karşısında birisini
istiyor. Online kanallar üzerinden yapılamayan daha spesifik işlerde ve
sektörlerde ise, ki sayısı azımsanmayacak kadar bu gibi pazar var, (örneğin bir ürün denenmesi mecburi olan, numune verilmesi ya da üretim hattında bizzat
satıcının bulunması ve ürün faydalarını ve avantajlarını bizzat izah etmesi, göstermesi
gereken satış süreçlerinde) satış personelinin varlığı daha da öne çıkıyor. Üstelik, satınalma kararını veren ya da etki
eden kişiler, satın almayı düşündükleri hizmet ya da ürünle ilgili olarak bilgi
almanın ötesinde, o ürünü satan kişiyle de bir ilişki geliştiriyor zamanla ve
bu ikili ilişkilerin samimiyeti ve yoğunluğu karar vericilerin kararları
üzerinde mutlaka etki ediyor. Yani satın alıcılar karşısında kanlı canlı, hoş sohbet,
ürüne hakim birisini görmekten mutluluk duyuyor. Bu kişinin kendi ihtiyaçlarını
anladığını, ona yardımcı olmak için orada olduğunu bilmek ve inanmak istiyor. Yetkin
bir satışçının varlığı, bir yandan da üreticinin satın alıcıya verdiği değerin
bir göstergesi olarak algılanabiliyor. Bu sebeple, satış personeli ya da ekibini,
müşteri ile kuracağınız köprünün ayakları gibi düşünebilirsiniz. Bu ekibin
olması köprünün olması, bu ekibin yetkin, donanımlı ve mutlu çalışıyor olması ise
ayakların sağlamlığını-köprünün kalıcılığını ifade ediyor.
Değerli
işverenler, bugüne kadar sıfırdan kurduğunuz girişiminiz ya da aile
büyüklerinizden devraldığınız şirketiniz uzun yıllar ayakta kalsın istiyorsunuz
değil mi ? Çalıştığım yüksek lisans bitirme projemde Türkiye’de ömrü 50 yılı
geçmiş çok az aile şirketi olduğunu ve bunların da birçoğunun 100 seneyi görmeden
ömrünün biteceğini incelemiştim. Yani kalıcı olacak olanlar, birkaç istisna
dışında çok az. Bir yandan da büyüklerden devraldığınız, ya da türlü
zorluklarla kurduğunuz işinizi, çocuklarınıza sorunsuz şekilde bırakmak
istiyorsunuz. Bunun için yapmanız gereken onlarca şey var, doğru. Bu yazıda içlerinden
sadece birisinden ama belki de en önemli iki üç tanesinden birinden bahsettik.
Görünen o ki, serzenişler ve şikayetlerin yüksek oranda ortak noktası
rekabet-fiyat odaklı müşteriler ve uygun personelin bulunamaması. O halde, kabuğunuzu
ve varsa önyargılarınızı kırın. İşinizi kimse sizden daha iyi bilemez. Ancak, işinizi
nasıl satacağınızı iyi bir satıcı, iyi yetiştirilmiş bir satıcı sizden daha iyi
bilebilir, zamanla size bile öğretebilir. Satışın doğasında insan ilişkilerini
geliştirmek ve yönetmek vardır. Siz, en iyi olduğunuz işi yapmaya, üretmeye
devam edin; onları doğru alıcılarla doğru tezlerle buluşturmak da satış
ekiplerinize kalsın.
Tavsiye
Niteliğinde;
·
İşinizin-cironuzun ve hedef pazarlarınızın
büyüklüğüne göre en az 1, mümkünse 2 veya 3 kişilik bir satış ekibi oluşturun.
· Mümkünse ve bütçeniz varsa, seçimi profesyonellerle
birlikte yapın; dışarıdan destek almanız yanlış kişileri seçme oranını azaltacaktır.
·
Bu kişi ya da ekibe işinizin öğrenilebilme
durumuna göre birkaç ay (2-6 ay arası) zaman verin. Bu süreçte kendilerini
yetiştirmeleri için onlara destek verin ve dışarıdan destek aldırın. (Varsa şirket
içinden tecrübeli bir satışçıyı mentor olarak atayın, satış eğitimleri,
kitaplar sağlayın)
·
Satışta çalışanları bir maliyet olarak değil,
bir yatırım olarak görün. Tıpkı, firmanıza aldığınız bir makine-ekipman
yatırımı, tıpkı şirketinize aldığınız bir araç veya yazılım programı gibi
düşünün.
Sözün özü,
KOBİ’lerin daha fazla müşteriye ulaşabilmesi, ulaştıkları müşterileri
sadık-kalıcı iş ortağı haline getirmesi, ürün ya da hizmetin gerçek değerini ve
müşteriye sağladığı faydayı anlatabilmesi bir satış ekibi yaratmaktan geçiyor.
Bu ekibi yetiştirmek, ekibin sadakatini ve mutluluğunu sağlamak da yine
işverene düşüyor ve doğru kişilere yapılacak yatırımlar günün sonunda mutsuz,
şikayet eden işveren sayısını kesinlikle azaltacak, yapılacak yatırım mutlu ve
sadık müşteri oluşumuyla fazlası ile geri dönüyor olacaktır.
Yazının
başlığındaki sorunun cevabına gelirsek; birçok süreci tek başına ya da yetersiz
bir ekiple yönetmeye çalışmak; var olmayan veya sayıca ve nitelik olarak yetersiz,
işveren tarafından eğitilmeyen bir satış ekibi bir KOBİ’nin en büyük masraf
kalemlerinden birisidir diyebiliriz.
Sonraki
paylaşımda görüşmek üzere.
Teşekkürler,
selamlar.
Çağrı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder